Site icon Game Man

Türk Oyun Sektörü Hakkında…

Steamworkshop Webupload Previewfile 93810328 Preview

Öncelikle bu başlığı görüp; ”He *** her kafadan ses çıktı, bir sizin fikriniz eksikti, siz kimsiniz ki? daha iyisini yapın da görelim” gibi düşünüp sinir olma olasılığınız olabilir, olsun. Fakat biz yapıcı olduğunu ve neden böyle yapmıyorlar ki acaba diye düşündüğümüz fikirlerimizle içimizi dökmek istedik, Saygılar.

Hügo taklidi telefon oyunu Dinozorus.

Çok çok uzun yıllardır oyun oynayan ve oyun sektörünü fikir sahibi olabilecek kadar yakından takip eden bizler, konu Türklerin oyun yapması olunca elbette ki gururlanıp dikkat kesiliyoruz, özellikle de diğer global firmalarca dil desteği konusunda pek kâale alınmadığımızı var sayarsak…

Günümüzde teknolojinin de gelişmesiyle, tabiri caizse 5 yaşındaki bir çocuk bile bir şeyler üretebilir hale geldi, bu iyi bir şey olsa da sırf bir şeyi yapabiliyor olmamız yapmak zorunda olduğumuz anlamına gelmiyor tabii ki. Özellikle son zamanlarda yapımların arttığını görebiliyoruz, fakat burada önemli olan, belki de en en önemli şey ortaya ne çıktığıdır… Bu noktada insanlar şunu savunabiliyor; işte 5-10 kişi yapmışlar, ellerindeki bütçe bu kadarmış, bunlara destek verilmezse gelişemeyiz vs. Bu kısımdan itibaren ”grafiklerin, çalışan kişi sayısının, ve bütçenin hiç mi hiç önemli olmadığını” tırnak içinde şiddetle belirtmek isterim. Bunun en büyük örneği ise Toby Fox‘un elinden, sadece tek bir insanın elinden 1 yıl gibi bir sürede çıkmış olan ”Undertale” adlı şaheseri örnek vermek istiyorum, gerek konusu, gerek tatlı grafikleri, gerekse de müzikleri ve mekanikleri ile çoğu insanı ağlatıp kült olmuş yapımlar arasında yerini çoktan aldı bile. Başta da söylediğim gibi, bir şeyi yapabiliyor olmak yapmak zorunda olduğumuz anlamında gelmiyor, ki buna değecek bir neden olmadıkça, burada devreye özgünlük ve hedeflediğin oyuncu kitlesini kendine çekebilmek giriyor. Günümüzde yapımların arttığını söyledik fakat bu yapımların çoğu piyasada zaten olan ve başarılı olmuş oyunların kopyası gibi görünüyor, elbette ki herkes birilerinden esinlenip ilham alabilir bu gayet doğal fakat ortaya çıkan iş neticesinde zaten var olan bir oyunun veya eserin ucuz kopyası olmaktan öteye asla gidemeyecektir, özellikle global pazarı hedefliyorsak.

(Not: Kendilerini deneyip ortaya ne tür işler çıkacağını görmek isteyen, gözü yükseklerde olmayan ve eleştiriye açık olan kişilere asla lafımız yok burada, desteğimiz sonsuz.)

Bir İstanbul frpsi Lale Savaşçıları 🙂

Sizlere, son zamanlarda en yükseğe çıkıp çok fena çakılmak zorunda kalmış ve bizim de Witcher oyunları (ve neredeyse Cyberpunk 2077 ) ile çok sevdiğimiz Cd Project Red‘ten minik bir örnek vermek istiyorum dostlarım… Polonyalı kendi halinde bir oyun geliştiricisi olan Cd Project Red’in tanınmasını sağlayan oyun: Witcher serisi olarak kabul edilir ve biliyorsunuz ki Witcher bir roman uyarlaması, konu olarak ta kitabın bittiği yerden devam etmekte, bu da oyun dünyası açısından oldukça özgün ve vizyoner bir yaklaşım bizce. Yani dememiz o ki, özgünlük ve hikaye açısından oldukça bol ve geniş malzemelere sahip olmamıza rağmen (örn. Türk mitolojisi vb.) neden gidip te başka tutmuş işleri taklit ediyoruz? Kısa ve hızlı yoldan para kazanma isteği mi yoksa hemen tanınıp fırsatlar yakalamak mı veya sadece orijinal işler geliştirmeye üşendiğimiz için mi?… Yukarı isimlerini saydığımız kişi veya şirketlerden hiçbir eksiğimiz yokken, ortaya konulan vasat işleri sırf Türk kardeşlerimiz yaptı diye körü körüne övmek ve yüksek puan vermek bizce çok yanlış ve ileride bize oldukça zararı dokunacak hareketler, umuyoruz ki ülkemizden globalde ses getirecek özgün içerikler çıkmaya devam eder, Mount & Blade gibi.

Dipnot: Sizlerle ilkokulda çikolata paketi biriktirerek sahip olduğum bir Türk yapımı oyunu nostalji öğesi olarak paylaşmak istiyorum 🙂

Vee söz bende.. Yani bendeniz Aydın Kurtoğlu olarak Fatih kardeşimin bu yazısına devam edeceğimm 😀

Malum bu Eti Yami oyununun reklamının nasıl kandırmaca grafikli olduğunu oyunu oynadığımızda oyunun grafiklerinin reklamdakiyle alakasız olduğunu görüp fark ettiğimizde epey hayal kırıklığına uğraşmıştık. Reklamda son derece dinamik ve dönemi için üst düzey grafikler varken oyundaki grafikler piksel piksel idi.

2003’te Lanetin Hikayesi diye bir oyun çıkmıştı, yapımcısı İdris Çelik web sitesinde bu oyunu duyurduğunda Türk oyun dünyasını sarsacak bir oyun hatta ilk Türk oyunuymuş gibi tanıtıp tek başına bu oyunu üretmesiyle sonuna kadar övünüyordu ancak oyunun demosu Level dergisinde yayınlanınca oynanabirliğinin o dönemki oyunlar gibi değil de sanki Windows 3.1 için çıkmış oyunlar gibi durduğunu, karakterlerin hareket animasyonlarının ve kontrollerinin aşırı şekilde yapay ve kesik kesik olduğunu gördük ve oyunun konusu dahil neredeyse oyundaki her unsurun Resident Evil‘dan (Özellikle Re Code Veronica‘dan) kopya olduğunu da görmüş olduk. Bu yapımcı şahısla 2003 zamanları mailleştiğim de olmuştu ve ona oyunun epey bir RE taklidi gibi durduğunu söyleyince bana RE’den esinlendiğini söylemişti malum esinti ve kopya arasında gerçekten de büyük farklar olduğunu pek fark edememiş gibiydi. Yine de onun samimiyetinden şüphem olmamıştı gerçekten de güzel bir iş yapmaya çalışırken sürekli RE’nin etkisinde kalmaktan, kafada yerleşmiş Re’ye ait unsurları taklit etmeden de duramamış.(Şaka maka kendisi de ülkede nadir bulunan bahtsız konsol Dreamcast hayranıydı hatta ona da bir versiyon yapmaya çalışıyordu.) Oyun aslında tek başına bir iş olarak öyle hiç de fena değil ancak tanıtımını yaparken biraz fazla şişirmişti. Yine de özgün konulu bir oyun olsaydı her kusuruna rağmen benimsemeye hazırdım ancak çakma konseptler şu ana kadar hiçbir zaman işe yaramamıştır. Oyun piyasaya çıkınca sırf desteklemek üzere bir oyuncu Türk vatandaşı görevi niyetine satın almıştım. Malum oyunun ambalajı bile özensizce hazırlanmıştı ve oyunun install etme kılavuzu haricinde bir kitapçığı bile yoktu.

İdris Çelik daha sonraları farklı projelere de el atmıştı ve çoğunu iptal edip askıya aldı. Tamamlanıp piyasaya çıkmış bir diğer projesi de Guitar Hero‘nun alaturka versiyonu KonserVE(2011) olmuştu. Açıkçası Guitar Hero‘nun popüler olduğu dönemde böyle bir proje çok akıllıca olmuştu ama oyundaki şarkı yetersizliği veya hiç bilinmeyen şarkıların olmasından o kadar olumlu değerlendirilmedi.

Benim çok beklediğim bir Türk oyunu olmuştu ki bu da Kabus 22 idi. 2003’te çıkmasını iple çektiğim bu oyun 2007’de Vestel’in finansörlüğünde piyasaya sürülmüştü. Her ne kadar Eti Yami ilk 3d İstanbul oyunu olsa da Kabus 22‘deki yaratık dizaynlarının yanı sıra İstanbul grafikleri (Kadıköy, Kız Kulesi, Yerebatan Sarayı) zamanı için bir Türk oyunu olarak dehşetti. Dünya’yı cehenneme çevirmeye niyetli olan bir örgütlenmeye karşı direnişçilerin öyküsünü yer alan bu oyunda direnişçilerin lideri Demir, ortağı ve aynı zamanda kız arkadaşı olan Ebru ve insan üstü güçleri olan İnzar’ın, Lotr’daki ringwraithlere benzeyen bir tipleme olan şeytani varlık Dehri’ye karşı olan mücadelelerini anlatır. Oyun gerçekten de Fatih kardeşimin dediği gibi bütçeyle iyi oyunun bir ilgisi olmadığını gösteriyodu ki bu oyun sadece 1 bilgisayar, nöbetleşerek kullanılarak tasarlanmıştı. Açıkçası bu oyun her ne kadar kaliteli olsa da pek olumlu değerlendirilmedi ve bana göre seslendirmelerini saymayacak olursak(seslendirmeler gerçekten de çok kötüydü hem dedikleri pek anlaşılmıyordu hem de çok detone-kalın ses tonlu seslendirmeleri vardı yani en azından baş karakterin sesi daha iyi olabilirdi.) oyun 10 numara idi. Bitirir bitirmez de devam oyununu bekler olmuştum ancak olumlu değerlendirilmediğinden Yıkım Günü isimli fps türünde bir stand alone yan oyunu haricinde yeni bir oyunu çıkmadı.

Bazı oyunlar isim veya yapımcı isminin Türk olması sebebiyle Türk yapımı olarak benimsenmiş/lanse edilmiş olmaktadır ki bunlardan Crysis en büyük örnektir. Ancak yapımcısı olan Cevat Yerli hariç ekipte hiçbir şekilde Türk bulunmamaktadır. Hatta onun için bile sadece isim olarak Türk denmektedir.

Yazımı tamamlamadan daha doğrusu unutmadan ilk oynadığım Türk oyunundan bahsetmek istiyorum. Yukarda dediğim gibi Lanetin Hikayesi ilk Türk oyunu gibi tanıtılmıştı malum ne ilk ne de son olmamıştır. İlk Türk oyununun kimin yaptığı tartışılır ancak 80’li dönemlerdeki C64‘teki Keloğlan oyunu haricinde, Apple Macintosh için yapılmış pek bilinmeyen bir Türk oyunu olan The Journey’i eminim ki çoğunuz bilmezsiniz. Bu oyunu 15 yaşında bir çocuk Gökhan Özar programlayıp grafiklerini yapmıştır. İlk oynadığım sıralarda “Türk” birinin bu oyunu yaptığını babam anlatmıştı. Oyun İngilizce idi ve text adventure niteliğinde bir oyun olup Dünya’ya inen bir uzaylıyla keşif yapıyorduk. Oyun resmen ünlüler cümbüşü gibiydi. Şirinler köyü olsun, Gargamel ve kedisi olsun, Freddie Kruger olsun, Kaptan Nemo hatta İskeletor bile vardı oyunda. Freddie’yi de ilk bu oyunda gördüğümü ve kaç gün boyunca korktuğumu söyleyebilirim. Daha doğru düzgün okuma yazma bilmediğim bu dönemde tuşlara rasgele basarak bu oyunu oynardım. Ayrıca Freddie’nin filmlerinden çok daha korkunç halde durduğu bu oyunda onu öldürmek imkansız gibiydi sürekli ondan kaçtığımızı hatırlarım. Çoook seneler sonra bu oyunun yapımcısıyla facebookta tanıştığımızda onun 15 yaşındayken bu oyunu yaptığını öğrenince dehşete düşmüştüm ve kısa süre sonra buluşup beraber hoş bir sohbet etmiştik. Bu oyunu ios için bir versiyon geliştirme planı olduğunu da söylemişti ki halen bu versiyonu ve mümkünse bu türün devamını halen beklemekteyim. Kimbilir belki de Peak Games’in başarısından sonraki yeni başarılara yelken açan bir proje olur 🙂

Gökhan abi ve ben 🙂

Ben Barış Işkın olarak bu yazıya üçüncü biri olarak ekleme yapmak istiyorum, bu oyunları mutlaka gözden geçirin gerçekten de Türk oyun sektöründe gelişme oldu son zamanlarda.

Potentia

Hayatta kalma aksiyon oyunudur. Oyunun teması kıyamet sonrası dünyada geçmektedir. Üçüncü şahıs kamera açısında oynanmaktadır. Seslendirmesi olan bir oyundur. Yakın dövüş seçeneğiniz ise oyunda mevcuttur. Bedava demosu steamde var. İsterseniz steamden oynayabilirsiniz.

In Silence

Oyunu uzun bir süre oynadım. Türünü sevenlere tavsiye ederim. Tek ve çok oyunculu korku ve hayatta kalma oyunudur. Oyunda bir oyuncu neredeyse kör bir canavarı kontrol eder. Diğer oyuncular ise gerekli eşyaları toplayıp arabayı çalıştırarak kaçmaya çalışır. Bir diğer seçenekleri ise canavarı alt etmektir. Oyunda harita da topladığınız bir çok eşyayı kullanabilirsiniz. Henüz erken erişimde olmasına rağmen oynanılabilir.

Monochroma

Hikaye bazlı 2 boyutlu, platform, puzzle oyunudur. Karanlık atmosferi ile severlerin ilgisini çekebilir. Limboİnside gibi oyunları severlere tavsiye ederiz. Zamanında sıkıntılı bir şekilde piyasaya çıkmasından dolayı, çok iyi bir şekilde ön plana çıkamadı.

Mesel

Türk yapımı korku oyunudur. Mesel, sizi bir romanın hem yazarı, hem baş karakteri olmaya davet ediyor. Verdiğiniz kararlarla romanınızı şekillendirin. Oyunda keşif yapabilme imkanları mevcut. Oyun savaş içermemektedir. Oyunda bilmeceler mevcut. Çözdükçe hikaye hakkında daha fazla bilgi ediniyorsunuz. Korku oyunu severler deneyebilir.

SPACEBOURNE

Mesel isimli oyunu yapan stüdyo bu sefer uzay oyunu ile karşımıza çıkıyor. Uzayda gezebildiğiniz rol yapma shooter bir oyundur. Simülasyon oyunudur. Ana görev zincirini takip edebilir, karşısına çıkan yan görevleri yapabilir, galakside savaş halinde olan ırklara katılıp ordularına yardımcı olabilir, korsan bir organizasyon oluşturup kendi ordusunu kurabilir, kendi uzay istasyonunu kurarak gemiler üretebilir, ticaret yapabilir. Bu etkinliklerde oyuncuya tercih hakkı tanınmıştır, oyuncu tercihine göre köle tacirliği de yapabilir, köle tacirlerine savaş açarak köleliği de bitirebilir. Oyun da nasıl ilerleyeceğiniz size kalmış. Uzay ve simülasyon oyunu severler deneyebilir.

CUBIA

Kaliteli puzzle platform oyunudur. Kullanılan Renkleri ve tonları beğendim. Oyunda ilerledikçe puzzle çeşitleniyor ve zorlaşıyor. Oyunlarda bir takım şeyler çözmeyi seven arkadaşlar için tavsiye ederim.

Exit mobile version