Bir hayli eski bir oyun olsa da bu incelemeyi aynı şekilde sitede de paylaşmak istedim. 2.oyunu duyurulmuş olan bir X Box klasiği sayılan Alan Wake oyun korkuseverler arasında popülerdir ve oyunu çok olumlu değerlendirip de aldığına pişman olanlar da mevcuttur. Bu oyunu 2011’de x box için satın almıştım ancak oynamaya çok fırsatım olmadı çünkü askere gitme dönemime denk gelmişti sonra 2012’de oynayıp bitirdim ve Game Man‘in facebook sayfasını kurduğum sıralarda da incelemesini yazmıştım.. Microsoft gene o sene pc için çıkarma zahmetinde bulundu ve bu da oyunu daha popüler etti. Ancak korsan dolayısıyla Windows üzerinde oyun çıkarmaya Microsoft sıcak gözle bakmıyordu çoğunuzun bildiği gibi 🙂
Oyunu dediğim gibi X box 360‘da oynayıp bitirdim. İlk elime aldığımda bana Silent Hill serisini anımsattı ancak bu oyundaki konu ve atmosfer bambaşka.. Konu olarak oyunun aynı zamanda adı olan bir bilimkurgu yazarı Alan Wake‘in karanlıktaki maceraları.. Ana karakterin bilimkurgu yazarı olması bana klişe geldi çünkü eski korku oyunlarında (Phantasmagoria, Darkseed) ve filmlerinde (The Shining) ana karakter hep yazardı.. Hatta oyunda Shining filmine göndermeler de var.Neyse oyuna artık geçiş yapalım.. Alan Wake ünlü bir yazar olup, uzun zamandır “yazar tıkanması” yaşamaktadır ve karısıyla beraber kafa dinlemek için olsa gerek ki Bright Falls kasabasındaki kulübelerine giderler. Oyun bu yolculuk sırasında başlar, Alan kötü bir kabus görür.. Kabusunda bir ses ona ışığı takip etmesini, karanlık insanları elindeki fenerle ve tabancayla nasıl öldüreceğini gösterir tabii bu sırada oyunu oynamaktayızdır. Kulübemize gittiğimiz zaman karanlık olduğu vakit bişeylerin yolunda gitmediğini ve kabusumuzda gördüğümüzün gerçekleştiğini farkederiz. Bu sırada Alan karısını kaybeder.
Evet esas oyun burda başlamaktadır.. Ana görevimiz karımızı bulmaktır. Ormanlık yerlerde yürürken bize saldıran karanlık insanlarına feneri onların üstüne tutarak canlarını acıtır bir yandan da tabancayla vururuz.. Bütün silahlar bunlar değil tabii ki.. Fişek, el bombası niteliğinde silahlarda vardır ve fenerden daha çok iş görebilen kırmızı duman çıkaran flare vardır. Flare kullanmak limitli de olsa, fenerimizi bölüm esnasında upgrade edebilme şansımız vardır. Bölümler genelde ormanlık alanlarda geçmektedir. Nerdeyse her bölümün sonunda bütün eşyalarımızı kaybetmekteyiz. Oyunda ölen insanlar karanlık tarafından ele geçirilmiş düşmanlar olarak tekrar karşımıza çıkarlar. Bazı düşmanlarda Flash isimli süper kahraman gibi ordan buraya ışınlanır gibi koşabilmektedirler.. Karanlık insanlarından ayı gibi iri olanlar da vardır bunları öldürmek için epey kurşun harcamak gerekir ve bazen çok kalabalık saldırıp bizi arkamızdan kalleşçe vurmaktadırlar. Patlayabilen tüpleri kullanarak iyi bir taktikle az kurşun harcayarak onları yenebiliriz. Ancak bu adamları bazen alt etmenin en iyi yolu sokak lambasının altına koşmaktır, çünkü ışığa kesinlikle gelememektedirler. En zor ve gıcık düşmanlar sürüler halinde uçuşup ordan burdan saldıran kargalardır onların nerden geleceği hiç belli olmuyor o yüzden sağa sola ışık tutmak gerekiyor. Epey küfretmişliğim vardır o kısımlarda. Bölümler sanki dizi bölümleri gibidir. Bir bölüm bitince oyuna ait bir soundtrack çalmaya başlar ve öteki bölüme geçince bir önceki oynadığımız bölümden bir özet geçilir. Bu da oyunun tuzu biberi sayılan birşeydir..
Her ne kadar spoiler vermek istemesem de Alan Wake bir şizofren değil, başka bir yazarın yazdığı bir hikaye kahramanıdır. Oyun içinde topladığımız script denilen yazılarla bunu anlayıp oyunda ilerlememizi sağlayan ipuçları bulabileceğiz. Ancak bazı sayfalar oyunun daha zor modlarında çıkmaktadır. Bu arada bize polis bir hatun ve Alan’ın kankası Barry arada sırada yardım etmektedir. Barry komik bir elemandır, Lord of The Rings (Yüzüklerin Efendisi) hakkında şakalar yapar ve her ne kadar Alan’ı deli bulsa da, onun yaşadıklarını kendisi de görmeye başlayınca Alan’dan büyük bir özür diler 🙂 Her bölümde aslında herşey elemanımızın kafasındaymış desekte bir kez daha yanıldığımızı da farkederiz.
Soundtracklere gelince; şahane demeden geçemeyeceğim.. Aynı zamanda Max Payne soundtrackleri yapan grup Poets of Fall(Adları Old Gods of Asgard diye geçiyor) bu oyun içinde soundtrackler yapmışlar.. Özellikle “War” çok güzeldir defalarca dinlemişliğim vardır.. Dediğim gibi her bölümün sonunda o bölüme ait olan bir soundrack çalmaktadır.
Her bölümünde Night Springs isimli Black Mirror türevi bir şehir efsanesi niteliğinde tv programı da izlemekteyiz. Bu da oyunu daha dizi gibi kılan unsurlardan bir tanesi. Bunları izledikten sonra içimize bir kurt düşmesi normal, çünkü çok kısa bir süre sonra tuhaf sesler çıkartan karanlık insanları bize saldırmaktadır 🙂 Açıkçası oyun ne kadar harika olsa da ışık tutarak düşmanları öldürmek oyunun orijinal tek numarası diyebilirim. Xbox Live’da point satın alarak oyundaki ekstra iki senaryoyu da indirip oynayabilirsiniz, tabii ben bitirir bitirmez gaza geldim o ek senaryolardan bir tanesini download edip oynamaya başlamıştım. Bunların yanı sıra Alan Wake‘in yeni oyunu duyurulmuştur ve prequel (öncesi) niteliğinde bir mini dizi serisi de çıkmıştır ona bakmaya çok fırsatım olmadı ama zamanla o diziye de değinirim..
Grafik: 9/10
Atmosfer: 9/10
Müzikler: 10/10
Orijinallik: 7/10
Oynanabirlik: 8/10
olarak değerlendirip yazımı noktalandırıyorum.