Solo gibi sıkıcı bir Star Wars filminin ardından Mandalorian dizisi çok ferahlatıcı gelmişti ve açıkçası geçen sene ortalarında Rise of Skywalker trailerını gördüğümde gerçekten de çok çöp bir film bekleyip, Mandalorian gibi güzel bir dizinin çok aşağısında kalacağını düşünmüştüm. Tırt bulduğum yeni nesil karakterler olan Finn, Poe ve Rey‘in koşuşturmalarını fragmanda görmekten diğer filmlerden farklı durmadığı gibi Rise of Skywalker gibi bir title bana gerçekten çok banal gelmişti ve hiç spoiler gibi olmasın ki filmin ismiyle filmin alakası bile yok. Bu filmin figürleri de Sith Trooperlar başta olmak üzere her çeşidinden piyasaya filmden önce sürüldüğünü de figür gruplarından bol bol gördük.
Malum bu yeni üçleme benim ve birçok insan için gayet gereksiz durup, o kadar konsept varken episode 7’nin episode 4 ve 5’in karma çakması gibi durmasıyla, episode 8’deki kırmızı throne room sahneleri hariç filmde kayda değer bir şey pek görememiştim.
Geçen gün arkadaşım Mesut Bulut ile Cevahir’de bu yeni halkayı izlemeye karar verdik. Filmin başları diğer Star Wars filmlerinin başına benzer ama çok daha hızlı bir şekilde Kylo Ren ve onun kurduğu ekip Ren şövalyeleriyle film başlıyor. Filmin ilerleyen kısımlarında ufak tefek plot twistler de yer almaktadır. Episode 5 başta olmak üzere en eski Star Wars yapımlarına tatlı göndermelerin yanı sıra eski dostlarımız Luke, Lando, Han Solo(ölmemiş miydi yoksa) ile filmde Carrie Fisher olarak orijinal Prenses Leia‘yı görmek güzel oldu. (Açıkçası başka birinin o rolü üstlenmesini bekliyordum ki zaten çekimleri çoktan tamamlanmışmış. Ruhu şad olsun prensesimizin) Ewokların gezegeni olan Endor‘u da filmde ziyaret ediyoruz.
Her ne kadar çöp bir film beklemiş olsak da Last Jedi filminden çok daha iyi, tatmin edici ama keşke şöyle ya da böyle olmasaymış dedirten bir film olmuş. Bu film ile birlikte Star Wars evreninin noktalandığı J.J Abrams tarafından söylense bile, hiç inandırıcı olmayan bir açıklama olup zamanında George abinin de aynısını söylediğini hatırlatmak isterim.
Gidin görün sonra Mandalorian‘a devam edin, o çok daha iyi evet.
Spoilerlara geçelim.
Her ne kadar Darth Sidious‘ın tekrar dirilmesi saçma bulunmuş bile olsa filmde de dendiği gibi Sithlerin kendini klonlama özelliği daha ep 1-2-3 üçlemesi çıkmadan önce de bilinen bir şey olup, episode 7 senaryosu olarak zaten Sidious’ın geri dönüşü ve Luke‘un onu yenmek için karanlık tarafa geçişinden bahsedilmişti.
Hem hatırlarsak Clone Wars çizgi serilerinden bildiğimiz Asajj Ventress isimli kel kafalı sith ablamız, Anakin tarafından öldürülüp(Cartoon Network serisi) sonra tekrar CGI olan seride geri gelmişti ve ayrıca çizgiromanlarında da kendini klonladığını söylemiştir. Bunun gibi de episode 1’de ölen Darth Maul’da kendini klonlamış olup Darth Vader tarafından klonu öldürülmüştür ama malum Solo filminden dolayı non canon olarak sayılmıştır sonra.
Ancak ki böyle bir karakterin kendini klonlayıp geri dönmesi gibi bir durumun mevcut olup da, Snoke gibi kimse tarafından hoş karşılanmamış bir karakterin arkasında olan yani onu klonlayan kişi olması ve gene First Order denilen, Imperial‘ın devamcısı olan karanlık ordunun da yaratılması konusunda gölge olup, Snoke‘u bunun başına Supreme Leader diye geçirmesi bana gayet manasız gelmiştir malum kişinin kendi kendine klonlamasının kaç senede olduğunu belirten bir bilgiye rastlayamadım, gerçi uzun bir prosedür olduğu da(Darth Vader‘ın Sidious‘ı uzay boşluğuna bıraktığını da eklersek) Sidious‘a takılmış serum gibi borulardan da ancak hayatta durabildiği belli olmuştu. Kylo Ren‘in yaptığı ergenlikleri gene bu filmde de yeteri kadar görüp, filmde beni şaşırtan tek şey General Hux’ın kahramanlarımıza yardım edişi oldu ki malum ardından hemen ölümü biraz üzdü.
Filmde en çok olmasını istediğim hatta beklediğim şey; Rey’in gerçekten de karanlık tarafa geçip yeni üçlemedeki Sith Queen olmasıydı ki bu üçlemeyle anladığımız kadarıyla “Adına Rey Koydum” veya “Rey’in Günahı Ne?” kalitesinde bir gidişat oldu. C3PO denen aptaliko robotumuzun hafızasının sıfırlanmasından da anlayacağımız gibi kendisi Darth Vader‘ın çocukluğunda yaratılmış bir robot olduğunu hatırlamamaktadır yani episode 3 sonrasında da hafızası silinmişti. Tek tekerlekli konuşan ufak droidin de Sphero oyuncağını daha şimdiden görür gibi de oldum.
Kylo‘yu doğru yola çevirmek için annesi Leia‘nın kendisini feda edişini bir yerde olsa anladım da babası Han Solo‘da gizliden jedi olup güçle mi bütünleşmiştir acep yoksa annesi çocukcağızın kafasında onu mu yarattı force trick yaparak orası da bir muammadır.
Hatta bir muamma olarak kalmış bir şey daha var: Finn Rey‘e ne diyecekti??? Çok da mühim ya aslında hani ne diyebilir bu eleman ona? Ben mi acaba filmde kaçırdım bunu derken meğer Google’da arama yaptığımda, film için en çok konuşulan konulardan biri olarak “What was Finn going to say to Rey in The Rise of Skywalker?” diye bir sürü forum konuşması görmüş oldum.
En sevdiğim kısımlar Endor‘daki 2. inşa edilmiş Death Star kalıntılarıyla Darth Sidious‘ın tarikatımsı çemberiydi artık Rey ve Kylo onunla kapışırlarken etrafta izleyen tarikatçı abiler belki de Eyes Wide Shut figüranları da olabilir kimbilir? Bunun yanı sıra Sith trooperların itfaiye tüpü şeklinde boyanmış olmaları hariç bir sith özelliği göremedik sanırım. 🙂 Endor‘daki stormtrooperlıktan firar etmiş Afrika kabilesi de asla benimseyemediğim ayıcık Ewok ırkından çok daha hoşuma gitti en azından Episode 6’da da bunun gibi bir kabileyle imparatorluk yok edilseymiş hani..
Evet biz Mandalorian‘a devam edelim hadi bakalım..