Klasik seri üzerine olan Dexter incelememi okudunuz mu? Önce onu okuyun sonra tekrar görüşelim 🙂 Ama eğer “Aa yeni sezon nasıl ya?” diye hiç merak etmiyorsanız boşverin gelmenize gerek yok buraya ama bunun sebebini de yazımın geri kalan kısmında anlatıyorum.
Şaka bir yana open ended olarak serisi biten kahraman daha doğrusu anti kahraman Dexter’ın kayıplara karışmasından sonra ne yaptığını hepimiz merak etmişizdir ve çoğu izleyici tarafından olumlu değerlendirilmemiş finalin devamı olarak çok daha doyurucu bir 9.sezonlu “kesin” final sezonu yapımcılar tarafından geçen sene açıklanmıştı..
Şimdiden şunu söyliym ben sizin doyurucu finalinizin içine edeyim.. Malum hemen bunun sebebini yazmayacağım çünkü her ne kadar spoilerlı bir yazı olsa da bütün seriyi izlemiş olanlar için 9.sezonun spoilersız kısımlarını başta yazmaktayım. Açıkçası daha şimdiden şunu da söyleyeyim Dexter ve eski sevdiğiniz karakterleri görmek haricinde başka bir şey ümit ediyorsanız bence bu sezonu hiç izlemeyin bile aklınızda 2013’teki son bölüm kalsın.
9.sezonun geleceği açıklanınca büyük ihtimalle konunun Dexter’ın; Dexter ile aynı kaderi yaşamış oğlu Harrison ile ilgili olacağı ve az da olsa 4.sezonun ana düşmanı olan Trinity isimli seri katille de ilgili bir sezon olacağını tahmin etmiştik. Biliyorsunuz sonuçta Harrison’da aynı babası gibi kendi annesinin ölümüne bebeyken tanık olup her ikisi de bebeyken kanlar içinde kalmaktaydılar ve her ikisi de babaları tarafından olay yerinde kucaklanırlar.
Bu travma Dexter’ın Dahmer sendromuna benzer bir sendromlu katil olmasına sebep olur ancak Harrison’ın bu konuda kaderi klasik seride belirsizken yine de anaokulunda arkadaşlarına tuhaf şekilde zarar vermesinden dolayı bize bir ipucu vermekteydi.
Neyse biz 9.sezonumuza geçelim.. Öncelikle şunu söyliym ki tabii ki dizinin 8.sezonundan bir hayli zaman geçtiği için eski tadı veremeyeceğini başından beri biliyoduk.(Malum bu kadar berbat final beklemiyoduk ama dur tamam tamam daha şimdiden kusmayayım) Zaten lokasyonun Miami değil de daha böyle dağ kasabası ortamında geçiyor olması da atmosferi oldukça etkilemektedir ve çekimler de sezonun geçtiği lokasyonlardan dolayı daha böyle soğuk/mavimsi bir renk tonunda olmuştur. Dexter daha doğrusu yeni cover ismiyle Jimmy aynı South Park/Twin Peaks benzeri bir karlı kasabada yeni bir hayata başlamıştır ve hayat onun için eskisine göre çoook sıradanlaşmış olup, gündüzleyin avcılık üzerine hobi malzemeleri satan dükkanında işine gidip gelmekte olan bir satıcı ve “bıçak” ustasına dönmüş olup kasabanın kızılderili polis şefiyle tatlı zamanlar yaşamaktadır.
Geceleri de eskisinden daha farklı şekilde normal insanlar gibi sosyal bir hayat yaşamaktadır ve gayet mutludur. Genellikle boş zamanlarında barlara takılıp kız arkadaşıyla dans programlarına katılan Dexter’ın tabii ki hayatı 1-2 olayla eskisine dönecektir ki sonuçta diziyi ne kadar tatlı hayat geçirdiğini görmemiz için çekmediler sonuçta.
Dizinin ilk bölümü noele yakın bir zamanda başlamaktadır. Gizemli birinin sürekli Dexter’ı izliyor olması ve kasabadaki zengin şımarık bir elemanın yasak yerde avlanma yapması Dexter’ın bütün düzenini bozacaktır ki bu kişilerden gizemli olanın Harrison olduğunu söylemeyi spoiler olarak saymıyorum. Evet Harrison evladımız sonunda kendisini terk eden babasını bulur ve bu emo tipli çizime yeteneği olan sorunlu çocuk daha geldiğinin 2. 3. günü kasabanın en güzel kızıyla flörtleşiyo olması ve böyle babasına attığı triplerle veya okulda yarattığı sıkıntılı tavırlarla direkt sevilmeyen ergen karakter kategorisine girer. Sezonun esas düşmanı ise kendisini tip olarak Ara Güler’e benzettiğim kasabanın zengini olan Kurt isimli bir elemandır.
Bu şizofren elemanla Dexter’ın çok ortak özelliği olduğu ilerleyen bölümlerde görürüz. Ancak bu küçük kasabada delil saklamak kimse için kolay olmayacaktır ama Dexter için iş işten geçmiştir bile.
Normalde hatırlarsanız Bay Harbort Butcher diye geçen kişi antipatik Miami polisi James Doakes olarak kalmıştı. Ancak Dexter’ın sahalara geri dönüşüyle bu yanlış bilgiyi, flörtleştiği kızılderili polis şefine düzelttirme tehlikesi yaratacaktır.
Aaa bu arada söylemeyi unuttum galiba? Debra’yı hatırlayanlarınız var mı? Hani Dexter’ın özgüvensiz ezik kız kardeşi? Hani evet her sezon erkek arkadaş değiştirip en sonunda geberip giden ve final olmasına rağmen ölümüyle hepimizi çok sevindiren aptal polis? Boşuna sevinmeyin çünkü bu sezonda korktuğumuz bariz başımıza gelip kendisi zırt pırt görünüp dizide yer almaktadır. Şimdi soracaksınız nasıl halen kendisi var? Biraz düşünün…
Evet tahmin ettiniz sanırım.. Artık Dexter babası Harrison yerine kız kardeşi demeye dilim varmadığı Debra’yı bir çeşit süperego niyetine halisünasyon olarak görmeye başlamıştır. Evet bu sezonda da Debra’dan kurtulamıyoruz hatta çok daha baskın bir hal bile almaktadır yani her an ortaya çıkıp Dexter’ı sürekli azarlayan salak bir kız kardeş mevcuttur. Sezonda ortaya çıkan o kadar çok antipatik karakter vardır ki bunların bazıları Harrison’ın lisesindeki andaval tiplerle beraber kasabaya sırf popülarite amaçlı gelen ilgi fahişesi, Merry Fucking Kill isimli bir blog sahibi podcaster kadındır. (Dizide ismi geçmese de ilk sezonun ana düşmanı aynı zamanda Dexter’ın abisi olan Ice Truck Killer podcast listesinde yer almaktadır.)
Dizide tek sevdiğim kısım ise Dexter’ın eski katillik serüvenlerindeki sapık ve çocuk katili aynı Joker’in film versiyonundaki makyajına benzer makyajlı bir elemana yaptığı klasik ayiniydi. Bu da bariz gerçek hayattaki seri katil Palyaço Pogo takma adıyla bilinen John Gacy’e göndermedir.
Artık spoilerlara geçelim.
Yav bu Harrison veledi ortaya çıkıyor ve Dexter onu okula yazdırıyor. Acep sen Jim Lindsey ismiyle dolaşıp oğlunu Harrison Morgan diye nasıl okula yazdırdın hani hüviyet falan sorulmuyor mu bu okulda? Kurt denen elemanın mahzeni de bana bariz Return to Oz isimli çocuk filmi diye geçen ama bayağı korkutucu olan Disney yapımı, Oz Büyücüsü filminin resmi olmayan devamı olarak geçen filmdeki kötü kraliçenin vitrinlerindeki kadın kafalarını andırmıştır.
Kurt bu kadar planlı biri olup da Dexter’ın evini ateşe verip ondan sonra evlerinden çıkmasını beklemesi nasıl bir salaklıktı onu hiç anlayamamakla beraber bu şizofren amcanın oğlunun vücudunda yer alan titanyumlardan nasıl olur da Dexter bu kadar deşifre olur ve 8 sezon boyunca kazara hiçbir karakteri öldürmeyip de (kaçıncı sezon olduğunu hatırlayamadığım bir sezondaki bir yavşak fotoğrafçı hariç) bu sezonda tek sevebildiğim karakter olan Logan’ı öldürmek zorunda kalır dehşet içindeyim.
Onu öldürmesiyle Harrison piçi buna çok kızmaktadır halbuki kendisi okulda popüler olmak için Trinity silahıyla yeni gözlüklü arkadaşını yaralamış ve ona çok iğrenç bir iftira atmıştır ki o çocuğun bütün ailesinin hayatı mahvolmuştur. Bunun üzerine de bütün suçu babasına atmaktadır. Ulan baban sırf iyiliğin için kendisini senden uzak tutmuş yanına gitmek isteyen sendin be gerizekalı herif… Ha Trinity demişken Dexter annesinin intikamını almak üzere öldürdüğünü söylüyordur ki, Dexter onu öldürdüğünde Trinity’nin Rita’yı öldürdüğünden haberi bile yok idi, eve gelince zaten Rita’yı arayıp evde telefonunun çalmasından onun evde olduğunu anlayıp sonra da Harrison’ın ağlama sesini duyup da ışığı açınca gördüğü manzaradan Trinity’nin hiç boş durmamış olduğunu görmüş oluyordur.
Belki de Harrison’a karizma olsun diye bu şekilde söylemekteydi o kadar olsun diyorum tamam tamam..
Peki bu sahneyi niye hiç görmedik ve niye Dexter sırf bu silahla köfteyi çakıp onu kasabadan uzaklaştırmaya ta o anda başlamadı? Yani sen o çocuğun hayatını mahvet ama baban Logan’ı öldürdü diye Dexter’ın izniyle dan diye vur peki oldu bitti gitti. Keşke Oliver Hardy‘e(Lorel ile Hardy) bürünmüş Angel abimizi biraz daha görebilseydik bu sezonda ve en azından bir Dexter ile karşılaşması olsaymış çok mu olurmuş gerçekten anlayamadım. Eğer Showtime Dexter’ı tekrar geri isterse muhakkak Dexter aslında ölmemiş olup tüfekle vurulma sonrası dınk diye canlanacaktır veya da seriyi Harrison ile devam ettirip, veledimiz Dexter’ı halisünasyon olarak görmeye başlayacaktır. Zaten yapımcılardan biri de bununla devam ettirmek istediğini açıklamış bile.
Bu kötü sezon sonunu yazan herkese lanet olsun derim ve canım acıyarak yazdığım bu incelemeyi de noktalarım.